Yaşam

Ben Zebercet! Ne ölüyüm ne de hayattayım

Berna Moran, ‘Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış’ adlı eserinin ikinci cildinde Yusuf Atılgan’ın ‘Anayurt Oteli’ kitabı hakkında bir yazı yazıyor. Makalenin giriş bölümünde Atılgan’ın Aylak Adam dizisindeki C karakteri ile Anayurt Oteli dizisindeki Zebercet karakteri karşılaştırılıyor. “Ancak Aylak Adem C. kendine güvenen, zeki, güçlü ve zengin bir adamdır. Zebercet ise zayıf, korkak ve gülünç bir kaybedendir. Her ikisi de ruhsal olarak üç aşamadan geçer: yalnızlık, kurtuluş umudu , hayal kırıklığı.”(bir)

Moran’ın yaptığı gibi bir yazarın metinleri arasındaki bağlantıyı düşünmek, yorum yapmak ve bazı çıkarımlarda bulunmak edebiyat eleştirmenlerinin sıklıkla yaptığı bir analizdir. Bir metni başka bir metinle, bir yazarı diğeriyle düşünmek, benzer ve farklı noktaları karşılaştırmak sorun değildir. Çünkü karşılaştırılan iki metin veya iki yazar arasında karşılıklı etkileşim olduğu kadar, metinlerden bağımsız olarak değerlendirilebilecek bir alan da her zaman vardır. Ancak sinemaya uyarlanmış bir edebi metin için aynı şeyi düşünmek biraz daha zordur. Çünkü uyarlamalarda edebiyattan sinemaya gerçek anlamda tek yönlü bir akış var. Ayrıca edebiyat dili ile sinema dilinin birbirinden farklı olduğu da bir gerçektir. Edebiyat yazıyla kurulan bir anlatım sanatı iken sinema görselliğin ön plana çıktığı bir disiplindir. Bu bakımdan edebi bir metni filme uyarlamak sanıldığından daha zordur.

Bütün zorluklarına rağmen sinemayı edebiyattan farklı düşünmek mümkün değil. Edebiyatla sinema arasındaki bağ biçim ve içerik açısından oldukça benzerdir. Mesela her iki sanat disiplini de kitlelere hitap ediyor. Metinde ve sinemada bir karakter yaratılır ve yaratılan bu karakterle izleyici ve okuyucu etkileşime girer. Her iki sanat disiplininin anlatım dilleri farklı olsa da içerik üretme biçimleri, izleyici ve okuyucunun karakterlerle bütünleşmesi pek çok açıdan benzer; Her ikisi de sonuçta hikayeler anlatır.

Anayurt Oteli iyi bir roman olmasının yanı sıra iyi bir uyarlamadır. Ömer Kavur kitabın senaryosunu 1987 yılında yazdı ve daha sonra yazarıyla paylaştı. Atılgan senaryoyu başarılı buluyor ve Kavur’a takviye yapıyor. Takviye sağlar çünkü uygun bir edebi uyarlama ilk önce güçlü senaryo yazımıyla kendini gösterir. İyi bir senaryodan kötü bir film çıkma ihtimali her zaman vardır ama hem Kavur hem de Atılgan kötü bir senaryodan iyi bir film yapılamayacağını biliyorlar.

Film her ne kadar iyi bir uyarlama olsa da bazı noktalarda birbirinden farklılık gösteriyor. Mesela filmde Zebercet’in yalnızlığı anlatılırken kitapta bu yalnızlığın yanında toplumsal sorunlara da odaklanılıyor. Anayurt Oteli filminde Zebercet’in yalnızlığının pekiştirildiği bir mezar gibiyken kitapta burası hakkında bambaşka bir anlatım yazılıyor. Hayat oteldeki bir saat kadar dakiktir; Gelenler, gidenler, kalanlar, odaların temizlendiği saat, otel faturalarının karakola bildirildiği saat, tıraş olduğu saat, gazetenin otele bırakıldığı saat bile ortada.

“Bir oteli yönetmek aslında bir kurumu, büyük bir işletmeyi veya ülkeyi yönetmekle aynı şeydi. İnsan kendini, imkanlarını tanımaya, gerçek sorumluluğun ne olduğunu anlamaya başlayınca artık dayanamaz hale geldi. Neyse ki ülkeyi yönetenler bunu bilmiyordu; Aksi takdirde bir otel müdürünün verebileceğinden çok daha büyük zararlar verirler yeryüzüne.”(2)

ZEBERCET’İN YALNIZLIĞI

Zebercet’in oteli bir ülkeye benzetmesinin nedeni dışarıdaki hayatın saat gibi çalıştığını düşünmesidir. Ancak yanılıyor. Dışarıdaki hayat oteldekinden farklı olduğu için her şey karmaşık ve kontrol edilebilir olmaktan uzaktır. Kitap bunu bize adım adım anlatırken film daha çok Zebercet’in yalnızlığı üzerinden ilerliyor. Zebercet’in otele dair fikirlerinin gösterilmesi onu sinemanın özünü oluşturan “Zebercet’in yalnızlığı” anlatımından uzaklaştırırdı. Kavur bunu seçmiyor, bilinçli olarak karakterinin yalnızlığına odaklanıyor. Kitapla sinema arasındaki en temel farkın bu olduğu söylenebilir.

Bununla ilgili bir başka örnek ise kitapta Cumhuriyet Bayramı kutlamaları anlatılırken, minareden yükselen ezan sesi, sık sık otele gelen köylülerin hayvan ticareti, seks işçilerinin hayatı, yasa dışı bağlantılar, polisin aramaları anlatılıyor. otel faturaları üzerinden suçlular, bağlantısızlık ve hayatın anlamsızlığı; Sinemanın bu konularda derin bir anlatıma ihtiyacı yok. Kitap bu tür toplumsal olayları Zebercet’in yalnızlığıyla birleştirirken sinema yalnızca yalnızlık temasıyla sınırlı kalıyor.

Zebercet’in yalnızlığı çoğunlukla bir gece kaldıktan sonra otelden ayrılan bir kadın üzerinden anlatılır. Otelin bir numaralı odasında kalan bayan hakkındaki düşünceleri, cinsel açlığın yalnızlığını nasıl artırdığını gösteriyor. Dolayısıyla sinemanın ana ekseni yalnızlık teması iken kitabın ana teması bundan daha fazlasıdır.

Anayurt Oteli, Yusuf Atılgan, 108 sayfa, Yapı Kredi Yayınları, 2013.

Kitapta Zebercet, kimliği henüz yerleşmemiş, ortada kalmış, duygu ve fikir dünyası birbirine karışmış, yeni ile eski dünya arasında sıkışıp kalmış yeni Türk insanının sembolüdür. Otelden çıktığı ender anlardan birinde Cumhuriyet Bayramı kutlamalarıyla karşılaşır, bir kez camiden okunan ezanla, bir kez horoz dövüşü sonrası bir eşcinselle, bir kez de seks işçisiyle karşılaşır. Hepsinde anonimdir, kafası karışıktır, yalnızdır ve pasiftir. Filmde tüm bu sahnelerde yalnızlığına çare arayan biri olarak karşımıza çıkarken kitapta yalnızlığının ötesinde bilinçli bir sosyal durum ön plana çıkıyor.

Bir başka örnek ise hem filmde hem de kitapta horozların dövüştüğünün anlatıldığı sahnede karşımıza çıkıyor. Sinemada Zebercet omzunu yanındaki gencin omzuna yaslıyor ve o horoz dövüşünü izlerken biz de izliyoruz. Dövüşün vahşetini izlerken gözleri bir insanın endişeli bakışına sahip. Bu kanlı planın onu savunmasız bıraktığını yanındaki gence tutunmasından anlıyoruz. Kitapta kanlı dövüş sahnesi ve genç adama yapılan saldırı toplumsal yozlaşma üzerinden anlatılırken, sinemadaki horoz dövüşü sahnesi tam olarak yalnızlık teması üzerinden anlatılıyor. Bu kanlı sahne ve ardından yanındaki gençle yakınlaşması sağlanarak Zebercet’in yalnızlığı vurgulanır.

“Zebercet ürperdi; Sağ kolunda bir sıcaklık hissetti: Bu yanındaki kişinin koluydu. Gözünün ucuyla baktı. Kendi boylarında, kahverengi saçlı, çok genç bir adamdı; Ağzı yarı açık sahaya bakıyordu. Şiddetli bir kavgaydı; Gagalarıyla, ayaklarıyla, kanatlarıyla vuruyorlardı; Yok edilen hızla ayağa kalkıp saldırıyordu. Daha çok birbirlerinin sinirlerini ısırmaya çalışıyorlardı.”(3)

Zebercet horoz dövüşünden çıkınca yanındaki, omzuna yaslandığı genç de onunla birlikte dışarı çıkar ve ona arkadaşlık eder. Birlikte yürürler, sohbet ederler ve sonunda birlikte sinemaya giderler. Dövüş sahnesi ve sonrasındaki tüm yakınlaşmanın her iki sanat disiplini açısından farklı anlamlar ürettiği aşikar; Kitapta bu bölüm cinsel açlık çeken iki adamın yalnızlığı olarak anlatılırken sinemada yalnızlık teması ön plana çıkıyor.

SAYILARLA KURulan İLİŞKİ

Bir diğer farklılık ise kitabın önemli bir bölümünde rakamlarla kurulan ilişkidir. Dikkatli bir okuyucu bu sayıların metin açısından değerini hemen fark edecektir. Bunlar, modernleşen bir ülkenin temellerinin atıldığı ve darbelerle sekteye uğradığı dönüm noktalarıdır. Örneğin Anayurt Oteli, Tanzimat Fermanı’nın yayımlandığı yıl olan 1839 yılında konak olarak yapılmış, 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla birlikte otel olarak hizmet vermeye başlamıştır. Kitapta yer alan tarihlerle kastedilen elbette bunlarla sınırlı değil. Zebercet, Demokrat Parti’nin Cumhuriyet Halk Partisi’nden muhalefette ayrıldığı 1950 yılında doğdu. Annesini 1960 Darbesi’nde, babasını ise 1980 Darbesi’nde kaybetti. Filmin ana teması Zebercet’in yalnızlığı olduğundan kitapta anlatılan bu kısımlara vurgu yapılmamıştır.

Kitabın en can alıcı iki kısmı Zebercet’in temizlikçi kadını öldürdüğü ve ardından intihar ettiği sahnedir. Kitapta bu iki bölüm ayrıntılı olarak anlatılıyor. Zebercet’in temizlikçi kadını öldürmesinin nedeni cinsel isteklerini karşılayamamasıdır. Bu durum onu ​​bu açıdan işlevsiz bir adama dönüştürmüştür. Bu, cinsel arzularını kadın üzerinden tatmin eden ve bu şekilde var olan erkeğin yok oluşudur. Her noktada gücünü kaybeden bu eril güç, bu son kaleyi de kaybederek intihara sürükleniyor. Sinemada bu cinayet sahnesi karakterin yalnızlığını pekiştiren bir sahne olarak gösteriliyor. Çünkü öldürdüğü kadın, cinsel saldırıya uğramasına rağmen Zebercet’e tepki vermiyor.

“Kalk ve otur!

Kendini kendine yaklaştırdı, hanımefendi doğrulup otururken ellerini yatağa dayadı. Yüzü donuktu, yarı açık, uykulu gözlerle duvara bakıyordu. Onu tekrar sarstı.

-Uyan, hadi.
-Uyandım ağabey.

(…)

Boynunu ve göğüslerini öpüyordu. Bayan sessizdi. Orası şişiyordu; Bastığımda yumuşadı ve nüfuz etmedi. Bir süre kalbi küt küt atarak bekledi. diye araştırdı; Elini kaldırıp bastırınca yumuşadı ve tekrar küçüldü. Her tarafı donmuştu; Dizlerinin üzerine kalktı. Hanımın gözleri kapalıydı. Aniden öne doğru eğildi ve iki eliyle boynunu sıktı.(4)

Olaydan günler sonra Zebercet intihar eder ve öldüğünde otelde kimse kalmaz. Mezara dönüşen otelin yalnızlığıyla hayatı sona erer.

Moran, yazısını bitirirken ‘Anayurt Oteli’ hakkında şu tespiti yapıyor: “Anayurt Oteli’nin bu kitabına getirdiğimiz yorum Atılgan’ın düşüncelerine uymayabilir. Ancak yazar, romanın çözümünü ve yorumunu büyük ölçüde okuyucunun üstlenmesi için gerekli önlemleri almış olduğundan, bu durum doğal ve kaçınılmazdır. metnin okuyucular tarafından farklı şekillerde yorumlanacağını.”(5)

Pek çok edebi eser, Moran’ın ifadesiyle farklı yorumlara açıktır ve aynı şeyi sinemaya ve sinemaya uyarlanan eserler için de düşünebiliriz. Hem kitabın hem de sinemanın her okur ve izleyici tarafından farklı yorumlanabilecek geniş bir görüş yelpazesine olanak sağladığını söyleyebiliriz.

Bütün benzerliklerine rağmen sinema ve edebiyatın farklı disiplinleri vardır ve iyi bir sinema izleyicisi edebi uyarlamaların sonunun farkındadır. Sinemayı izler, sinematografik sınırlarla bağlamını değerlendirir ve sonuçta izlediği sinemanın iyi mi kötü mü olduğuna bu bağlamda karar verir. Aynı şey düzgün bir okuyucu için de geçerlidir; Okuduğu kitabı da edebi sınırlar içinde düşünür, niteliğine bakar, uyarlanan sinemadan bağımsız olarak değerlendirir ve iyi mi kötü mü olduğuna karar verir.


dipnotlar

bir.Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, Alternatif Yayınları, S. 291
2.Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli, YKY Yayınları, S.105
3.Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli, YKY Yayınları, S. 48
4.Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli, YKY Yayınları, S. 57
5.Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, Alternatif Yayınları, S. 313

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu